MAGNESİA ANTİK KENTİ
Magnesia antik kenti, Aydının Germencik ilçesi Ortaklar -
Söke karayolu üzerinde, Ortaklara 4 km mesafede yer almaktadır. Magnesia, kendi rızası ile Büyük İskender’le
birleşene kadar (İ.Ö. 334) Perslerin yönetiminde, daha sonra da onun
komutanları tarafından kurulan Hellenistik dönem krallıklarından, önce Seleukos
krallığının (İ.Ö. 240), daha sonra da Bergama krallığının (İ.Ö. 189)
hâkimiyetindeydi. Bu yıllar kentin en görkemli dönemleriydi. Kent, Priene,
Ephesos, Tralleis üçgeni arasında ticari ve stratejik açıdan önemli bir
konumdaydı. Bu yıllarda Miletos ile yaptığı savaşı kazanan Magnesia'nın,
sınırlarını Miletos ile komşu olacak şekilde Hybandos nehrine kadar
genişlettiğini yine bir yazıttan öğreniyoruz. İ.Ö. 133 yılında Bergama
krallığının vesayet yoluyla Roma imparatorluğuna bağlanmasıyla Magnesia da Asia
eyaleti olarak adlandırılan Anadolu’daki Roma kentlerinden biri haline geldi.
İ.Ö. 87 yılında Pontus kralı 4. Mithradates’e direnerek, Roma'ya bağlılığını
kanıtlayan kenti Sulla bağımsızlıkla ödüllendirdi. Roma döneminde Magnesia’nın
nüfusu daha da artmış ve kent, sur sınırlarının dışına taşıp Gümüşçay’ın karşı
kıyısında da yayılarak genişlemiş olmalıdır.
Magnesia’nın
kendisini 3. Gordianus (İ.S. 238–244) dönemine ait bir sikke üzerinde Asia’nın
7. kenti olarak nitelendirmesi belki de bu büyümesiyle bağlantılıdır.
Magnesia’nın bu görkemi 262’de Ephesos ve Priene gibi Gotlar tarafından yakılıp
yıkılmasıyla sona ermiş gibi görünüyor. Kent, M.Ö. 620–630 yıllarında Pers
kralı II. Hüsrev’in (591–628) ordularının akınlarına karşı koymak üzere Artemis
kutsal alanı çevreleyen surun içine çekilmişti. Magnesia 12. yüzyılda bir
Bizans kenti ve piskoposluk merkezi olarak geçmektedir. Kentin 1300’lerden
sonra Aydınoğulları Beyliği'nin hâkimiyeti altına girdiği, daha sonra
karşılaştığı nehir taşkınlarının getirdiği hastalıklar sonunda da terk
edilmesiyle ortadan tamamen kalktığı anlaşılmaktadır
ARTEMİS LEUKOPHRYENE TAPINAĞI
Anadolu’daki Hellenistik döneme ait en büyük dördüncü
tapınaktır. Stylobat ölçüleri 41 x 67,5 m. Dir. Mimar Hermogenes’in eseridir.
Kendi buluşu olan ve “pseudodipteros” (dipteros görünümlü) olarak tanımlanan
bir planı ilk kez bu tapınakta uygulamıştır. Batıya dönük bu tapınak ion
düzenindedir ve 8x15 sütunludur. Attika tipi sütun kaideleri ve sütunların
üstünde yer alan figürlu friz Anadolu’daki ilk örneklerdir. Amazonlar savaşının
anlatıldığı, 175 m uzunluğundaki friz İstanbul, Paris ve Berlin müzelerinde
sergilenmektedir. 1891–93 yılları arasında kazılmıştır. Yeni kazılar tapınağın
batı cephesinde 1994, 1996 ve 2000–2003 yıllarında sürdürülmüştür.
STOALAR
Humann’ın üç basamaklı olduğunu belirttiği iki nefli
stoalara meydandan iki merdivenle çıkılır. Dışta 2.50 m. arayla yerleştirilmiş
her iki Dor sütunundan birinin eksenine, orta sırada bir İon sütunu düşecek
şekilde düzenlenmiştir. Ortaya çıkarılmasına çalışılan doğu stoayı Propylon tam
ortasından ikiye bölmektedir. Doğu stoada en önemli keşif 2001 yılında
gerçekleşmiştir. Buluntular agoranın iki katlı olduğunu, alt katın bir
kryptoportikus, yâni mahzen niteliğinde olduğunu, tavanının, ya da giriş katının
tabanının kiriş, kalas, mıcır ve tuğladan oluşturulmuş olduğunu açık olarak
göstermektedir. Burada yapılan çalışmalar sonunda alttaki uzun kiriş konsolunun
batıya bakan yan cephesinin, ortada ekhinus ve abakusu olan bir Dor başlığına
dönüştürülmüş olduğu ve hem bu konsolun hem de çift yarım sütun fil ayağının
stuko ile kaplanmış olduğu anlaşılmıştır. En önemlisi ise stuko üzerinde
korunmuş olan boya kalıntılarıdır.
ÇARŞI BAZİLİKASI
Agorayla dik açı oluşturacak şekilde bağlanmış, üç nefli,
iki katlı bir yapıdır. Doğusunda bir apsis yer alır. Bir kapalı çarşı
niteliğindedir. Bizans döneminde kiliseye çevrilmiş olduğuna ilişkin bir kanıta
henüz rastlanmamıştır. 1989 yılında başlayan kazılar aralıklarla
sürdürülmektedir. Skylla’nın serüvenini içeren iki paye başlığı Haç Ayakların
üstüne yer almaktaydılar.
LATRİN-UMUMİ TUVALETLER
ÇERKEZ MUSA CAMİİ
Yorumlar
Yorum Gönder