Kayıtlar

Mart, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KUZGUNCUK

Resim
KUZGUNCUK... Ekmek Teknesi başta olmak üzere birçok televizyon dizisine ev sahipliği yapmış, Anadolu yakasının sevimli semti. Mimarisiyle insanı büyüleyen evleri ve sakin yaşamıyla huzur veren bir yer.. Müslüman ve gayrimüslümler iç içe yaşadığı için cami, kilise ve sinagogları aynı karede fotoğraflayabileceğiniz ender yerlerden Kuzguncuk. Kuzguncuk İstanbul'un Anadolu yakasında Üsküdar ilçesinde yer alan bir semttir. Boğaziçi’nin Anadolu kıyısında, Üsküdar, Paşalimanı ile Beylerbeyi arasındaki yerleşme Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda oluşmuş, Boğaziçi’ne açılan bir vadi içinde gelişmiştir. Kuzguncuk’un eski adının “Hrisokeramos” olduğu ve “Altın Kiremit” anlamına gelen bu adın yerleşmeye, II. İustinos(hd 565-578) tarafından yaptırılmış olan,çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kiliseden geldiği yazılmaktadır. Kuzguncuk adının kökeniyle ilgili görüşlerden biri, eskiden “Kosinitza” adıyla anılan semtin, bu adının bozularak “Kuzguncuk” olduğu şekl

KÜÇÜKSU KASRI

Resim
Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu Boğaziçi’nin bu şirin yöresinde, yerleşim tarihi Bizans Dönemine dek inmektedir. Osmanlılar Döneminde de ilgi çeken ve “Kandil Bahçesi” adıyla padişahın has bahçelerinden biri olarak kullanılan Küçüksu ve çevresini IV. Murad’ın (1623-1640) çok sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir. 17. yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda “Bağçe-i Göksu” adıyla geçen yörede, özellikle 18. yüzyıldan başlayarak yoğun bir yapılaşma izlenmektedir. Sultan I. Mahmud Döneminde (1730-1754) Divittar Mehmed Paşa, padişah için bu Hasbahçe’nin deniz kıyısına iki katlı ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud (1808-1839) dönemlerinde de onarılarak kullanılmıştır. Sultan Abdülmecid Dönemi (1839-1861), özellikle saray ve kasır mimarlığında batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında uygulattığı yenilikleri, Küçüksu Kasrı’nda da uygulatmış, eski ve ahşap yapıyı yıktırarak

MİLET ANTİK KENTİ

Resim
  İlk kez gelenler Miletos ‘u  yadırgayacaklar, belki gözlerine inanamayacaklardır. İlk ziyaret ettiğimde benim de kapıldığım, “Umduğum bu değildi” duygusu uyanabilecektir. Çünkü “Miletos” dendiğinde akla ilk gelen, Ege Denizi’nin hükümdarı ve bilim ile felsefenin doğum yeri olmuş Arkaik Dönem’de denizciliğiyle parlamış büyük bir kenttir. Oysa bunların kalıntısını görmek mümkün değildir.  Bugün göze çarpan kalıntılar, Roma Dönemi’ne aittir.  Kuşkusuz Miletos Roma Dönemi’nde de büyük bir kentti, ama örneğin Ephesos kadar hoşnut bırakmaz görenleri. Bu duygu , Maiandros Nehri’nin taşıdığı mil yüzünden , tam bir değişim geçiren doğal çevrenin etkisiyle, büyük ölçüde artmaktadır. Herodotos, Maiandros gibilerine  “çalışan nehir” tanımını yakıştırmıştır. Gerçekten de Menderes, öteden beri kıyının yılda ortalama 6.10 m. ilerlemesine yol açmaktadır. İşte böylece , Klasik Dönemde büyük bir körfezin ağzındaki bir burun üzerinde yer alan Miletos, şimdi denizden yaklaşık 8 km. içeride kalmıştır.

ATATÜRK MÜZESİ ŞİŞLİ

Resim
Atatürk Müzesi (İnkılap Müzesi), İstanbul, Şişli'de Halaskargazi Caddesi'nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce müzeye dönüştürülmüş Atatürk'ün Şişli'de oturduğu ev. Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı'nın sona ermesi üzerine Suriye cephesinden ayrılarak 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geldi. Bir süre Pera Palas'ta kaldıktan sonra dostu Salih Fansa'nın Beyoğlu'ndaki evinde misafir oldu. Bu arada Şişli'de, bugünkü Halaskargazi Caddesi'nde Osep Kasabyan'ın 1908 yapımı üç katlı evini kiraladı. M. Kemal Akaretler'de oturan annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule'yi de yanına alarak üst kata yerleşti.Kendisine orta katı ayırdı.Yaveri ise alt katta oturuyordu.İstanbul'un düşman işgali altında bulunduğu günlerde Mustafa Kemal arkadaşlarıyla bu evde sık sık toplandı. Samsun'a hareket ettiği gün, 16 Mayıs 1919'a kadar bu evde oturdu. M. Kemal Ankara'ya yerleşince annesini ve kardeşini yanına aldı.Şişli'deki ev

ESKİ DOĞANBEY KÖYÜ

Resim
Eski Doğanbey Köyü M.Ö. 7.yy'dan günümüze uzanan bir geçmişe sahiptir. Yakın çevresinde; eski gümrük binalarının olduğu Karina, antik yerleşim Tebai ve Lade Adası bulunmaktadır. Mykale (Samsun) Dağları'nın güney yamacına dayalı, milli parkın delta alanına yukarıdan bakan ve 1924'e kadar Rumların yaşadığı bir köydür. Bugün Aydın ilinin Söke ilçesine bağlı tarihi Priene kenti ile Güllübahçe yolunun ilerisinde Tuzburgaz ve Atburgaz köylerinin hemen ardında yer alan bölgedeki son yerleşim yeridir. Köyün ismi Domatia, Nmotia veya Yeni Nmotia'dan gelir. Eskiden evler büyük bir ormanın içerisinde birbirinden ayrı, herbiri büyük avlulara sahip oda şeklinde inşaa edilirmiş ve bu odalara Rumca da Domatia denmiştir. Yerleşim biraz daha gelişip köy meydana geldiğinde bu isim aynı zamanda köyün ismi olmuştur. Bu evler Mykale (Samsun) Dağları'nın yamacına yaslanmış şekildedir. Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan usta taş işçiliğinin ilk bakışta göze ça