CİBALİ-FENER-BALAT
Bu gün tarihi bir İstanbul turu yapalım..
Turumuz İstanbul'un kuruluşundan itibaren yerleşim yeri olmuş Cibali'den başlayıp Fener üzerinden Balat'a uzansın..
Fener-Balat gezisi yapılabilecek en güzel İstanbul turlarından..Her köşesi tarih kokan sokaklarıyla, Müslüman,Hıristiyan ve Ermeni ibadetgahlarıyla,heran yaşattığı sürprizleriyle tekrar tekrar gidebileceğiniz yerler..
Gezimize Unkapanı'nda baharın müjdecisi olan laleleri resimleyerek başlıyoruz..Cibali'ye doğru devam ettiğimizde ilk karşımıza çıkan, geçmişin tarihi Tekel Cibali Tesisi, günümüzün Kadir Has Üniversitesi binası olacak.
Kadir Has Üniversitesi
İstanbul'un tarihi kapılarından Cibali (Cebe Ali Bey) Kapısı'ından girip Cibali sokaklarını gezmeye başlıyoruz.
Cibali Kapısı
Cibali'de ilk karşımıza çıkan 1495 tarihli Seferikoz Camii.Burada kısa bir moladan sonra Cibali sokaklarındayız.Önce yıkılacakmış hissi veren evlerle kaplı sokaları
Ardından İstanbul'un kiliseden dönüştürülen camilerinden biri Gül Camii çıkacak karşımıza..
Gül Camii
Gül Camii
Gül Camii (Ayia Theodosia) İstanbul'un Ayakapı semtindeki
Doğu Roma döneminden kalma dinî yapıdır. Eski adı ve yapım tarihi hakkında
kesin bilgiler olmamakla birlikte 10. ya da 11. yüzyılda yapıldığı tahmin
edilmektedir. İkonoklazm akımı sırasında Büyük Saray'ın ana girişi Halki Kapısı
üzerindeki İsa ikonasının indirilmesine karşı çıktığı için öldürülen Theodosia
adlı kadının kutsal emanetlerinin bu kiliseye konduğu ve bu kilisenin Aya
Theodosia olduğuna inanılır. 1499 yılında camiye çevrilmiştir.
Bina tuğla tonozlu bir bodrum üzerine inşa edilmiştir.
Kilisenin planı Yunan haçı biçimindedir. Kubbe, duvarlara bitişmeyen dört ayak
üstünde durur. Binanın doğu tarafında, ortadaki daha geniş olmak üzere üç apsis
vardır. Apsislerdeki nişler ve tuğla bezemeler 13. ve 14. yüzyıllardaki
tamirler sırasında yeniden yapıldığını gösterir. Orta apsisle sağ yan nef
arasındaki payede içinde bir mezar olan bir hücre bulunur.
Yolumuza Fener İskelesi'ne doğru devam ediyoruz..Kıyıya geldiğimizde karşımızda Haliç'i ve Galata Kulesi'ni sol tarafımızda ise dünyanın tek demir kilisesi olan Bulgar Kilisesi'ni görüyoruz.( şuan restorasyonda)
Bulgar Kilisesi
Bulgar Kilisesi
1898'de ibadete açılan kilise, dünyadaki tek demir kilise
olarak bilinmekte ve birçok uzman tarafından İstanbul'un en güzel kilisesi
olarak gösterilmektedir. Ayrıca dünyanın en eski prefabrik yapılarından olan
kilisenin demir parçaları Viyana'da üretilmiştir.
Yüzümüzü Fener sırtlarına çevirdiğimizde ilk göreceğimiz,İstanbul'un en ihtişamlı binalarından olan Fener Rum Lisesi yani Kırmızı Mektep olacak..
Fener Rum Lisesi
Fener Rum Erkek Lisesi (Kırmızı Mektep)
Fener Rum Erkek Lisesi (Günümüzdeki adı: Özel Fener Rum
Lisesi ve İlköğretim Okulu), İstanbul Fener’de, İstanbul'da faaliyet gösteren
çok az sayıda kalmış Rum eğitim kurumlarından biridir. İstanbul'un en güzel
yerlerinden birinde yer alan okul, gerek mimari yapısı gerekse tarihsel değeri
ile İstanbul’un en görkemli binalarından biridir. Diğer faaliyet halindeki
liseler Zapyon ve Zoğrafyon Liseleridir.
Patrikhanenin arkasında, Sancaklar Yokuşu’nda bulunan okul,
Fransa’dan getirtilen kırmızı tuğlalardan yaptırıldığı için halk arasında
“Kırmızı Okul” diye de anılmaktadır. Haliç'in her iki tarafından da görülebilen
okul, kırmızı rengi ve kubbeli mimari yapısı ile hemen göze çarpıyor.
İstanbul´un fethinden sonra Bizans´ın yönetici sınıfı ve
tüccarları kenti terk ederek Ege adaları, İtalya ve Fransa´ya sığınmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, 1454´te, tüm İstanbullu Ortodoksları kente geri çağırdı.
Bu çağrısını bir fermanla resmileştiren Fatih, Ortodokslar´ın kendi dillerinde
eğitim yapabileceklerini, patrikhanelerini yeniden ihya edebilecekleri ve tüm
ibadetlerinin eskiden olduğu gibi serbestçe yerine getirebileceklerini
bildirdi. Bunun üzerine İstanbul´dan ayrılmış olan eski Bizanslılar gruplar
halinde kente geri döndü.
Patrikhane, o dönemde Fatih Camii´nin bulunduğu, Oniki
Havariler Manastırı´na yerleştirildi. Daha sonra Fethiye Kilisesi´ne nakledilen
Patriklik makamı son olarak Fener´deki bugünkü yerine taşındı. Patrik Gennadios
ile Fatih Sultan arasında yapılan anlaşma gereği 1454´te Fener sınırları içinde
bir okul kuruldu. Yüzyıllar içinde adı, "Patrikhane Akademisi" ya da
"Rum Mekteb-i Kebiri" olarak anılan bu eğitim kurumuna Osmanlı geniş
olanaklar sağladı.
Osmanlı İmparatorluğu´nun en yüksek mevkilerinde görev almış
bulunan pek çok Fenerli Rum, baştercuman, Eflak ve Boğdan beyleri, patrik ve
yüksek din görevlileri, bu okuldan yetişti. Osmanlı döneminde okulun müdürleri
din görevlileri arasından seçilirdi.
Okutulan dersler teolojik ağırlıklı, antik ve çağdaş
felsefe, klasik filoloji ve edebiyattı. Okulun hocaları arasında da çok ünlü
yazar ve araştırmacılar bulunuyordu. Bunlardan, baba ve oğul Zigomolar
(1556-1580), Teofilos Koridaleus (1621-1639), Aleksandros Mavrokordatos
(1663-1671), Avgenios Vulgaris (1760-1761) ve Konstantin Kumas, dünyaca ünlü
isimlerdir.
Okul 1861´den sonra klasik eğitim veren bir liseye dönüştü.
Günümüze kadar ulaşan görkemli bina 1881´de mimar Dimadis tarafından inşa
edildi. 1903´te okulun bünyesine, ilkokul öğretmeni yetiştirmeye yönelik,
klasik filoloji ve pedogoji eğitimi veren bölüm eklendi.
Haliç´in iki yakasında bulunan en görkemli yapılardan bir
olan okul cumhuriyetten sonra Fener Rum Erkek Lisesi adını aldı. Okulun, hemen
bitişiğinde, Tevkii Cafer Mektebi Sokak´ta bulanan bir binada ise kız
öğrencilere eğitim veriliyordu. Okulların karma olmasından sonra kız öğrenciler
de Fener Rum Erkek Lisesi binasına taşındi.
Okulun bugünkü binası, Ondokuzuncu yüzyılın en önemli
mimarlarından biri olan ve Fener Rum Erkek Lisesi mezunları arasında bulunan
mimar Dimadis tarafından inşa edilmiş. Haliç´in her iki yakasındaki yapılar
içinde Süleymaniye´den sonraki en büyük binası olan eserin yapı malzemelerinden
çoğu Marsilya´dan getirilmiş. Avrupa´nın çeşitli ülkelerinde özellikle İtalya
ve İspanya´da da şatolar yapan Dimadis, eseri beş sene içinde bitirmiş. Fener
sırtlarındaki yüksek tepe üstüne inşa edilen eser, geniş ve yüksek cephesi,
kırmızı ateş tuğlaları ve ortasındaki kubbeli kalın bir kulesiyle dikkatleri
çekiyor. Büyüklüğünden dolayı sıkça, yapı olarak çok daha küçük olan, Fener Rum
Patrikhanesi zannedilir.
Lisenin yanından yola devam ettiğinizde gezebileceğiniz yerlerin başında;Mesnevihane,Tevkii Cafer Camii ve Meryem Ana Rum Ortadoks Kilsesi geliyor.
Tekrar kıyıya doğru yola devam ettiğinizde sol tarafta bir çay içip dinlenmek için ideal bir mekan karşınıza çıkıyor;Dimitri Kantemir Evi...
Dimitri Kantemir Evi
Fatih ilçesi Fener Semti Tevkii Cafer Mahallesindedir. Ünlü
tarihçi Dimitri Kantemir bu evde yaşamıştır.
Boğdan Voyvodası Konstantin’in küçük oğlu olan Dimitri
Kantemir, 26 Ekim 1673′te Boğdan’ın başkenti olan Yaş’ta doğdu. Çocukluğundan
itibaren ülkesinin bilginlerinden ders aldı. 1684 yılında Osmanlı Devleti
babasını Boğdan beyliğine atayınca, o zamanki geleneğe göre önce ağabeyi
Antiyoh, 1687′de de Kantemir Babıali’ye rehin olarak gönderildi Ve burada
aralıklarla tam 22 yıl kaldı. Kantemir bu süre içinde zamanının en büyük
bilginlerinden ders aldı. Bunların içinde Yunan kültürünün temel direkleri
sayılan Argoslu Filozof Manos ile Paduva Üniversitesi’nde yetişmiş olan bilgin
Aleksandr Mavrokordato, filozof Antonio Spandoni ve ünlü Kuran yorumcusu
Nefyoğlu ile musikici Rami Mehmed Paşa, astronom ve filozof Esad Efendi
sayılabilir.
Zamanının en kültürlü bilginlerinden biri olan Dimitri
Kantemir’e, 18. yüzyıl Avrupa’sında en büyük ünü sağlayan kuşkusuz yazdığı
Osmanlı tarihidir. Kantemir’in, İstanbul’a üçüncü gelişinde (1700-1710) yazmaya
başladığı ve Rusya’daki çiftliğinde 1716′nın sonbaharında bitirdiği Osmanlı
İmparatorluğu’nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi adlı yapıtı, Doğu kültürleri üzerine
yapmış olduğu en geniş incelemedir. Ortaçağ Latincesiyle yazdığı bu yapıt için
başta Saadettin Hoca’nın Tacü’t-Tevarih’inden, Selaniki, Peçevi,
Karaçelibizade, Katip Çelebi, Naima ve başka Doğulu kaynaklardan, dillerini iyi
bildiği Batılı tarihçilerden ve kendi gözlemlerinden faydalandı.
Gezimize Fener ve Balat'ın tarih kokan sokaklarında sürprizlere hazır olarak devam ediyoruz.. Özellikle ilginç olduğu kadar güzellikleriyle de dikkati çeken evler dikkati çekiyor..
Balat sokaklarındaki turumuza Tahta Minareli Camii ve Ferruh Kethuda Cami'lerinin kısa ziyaretiyle devam edip günün sonuna geliyoruz. Balat'ta bu yorucu ama zevkli gezinin tüm yorgunluğunu alacak bir yer ile gezimizi tamamlayalım..Molla Aşkı Terası'nda yorgunluk kahvemizi içerken İstanbul'u en güzel seyredebileceğimiz tepelerden biri olan Molla Aşkı'nın keyfini çıkaralım..
Yorumlar
Yorum Gönder