ERZURUM'DA BİR GÜN

ERZURUM…Kimine göre Doğu’nun Paris’i, kimine göre öğrenci ve asker şehri..Evliya Çelebi’nin biraz da abartmasıyla “damdan dama atlayan kediyi donduracak” kadar soğuk.. Ama halkı sıcacık..Dadaşlar diyarı..

Bugün Erzurum’u gezdireyim dedim.Doğunun en büyük şehirlerinden ama biraz yorulmayı göze alıyorsanız bir günde adım adım geziyorsunuz..Zaten Erzurum denince ilk akla gelen Cumhuriyet Caddesinden başlayıp Taş mağazalarda biten yol..Ve gezilebilecek yerleri bu yol boyunca görebilmek mümkün..



Erzurum gezimize sabahın erken saatlerinde Arkeoloji Müzesiyle başlayalım.. Erzurum çevresi Höyüklerden çıkarılan Neolitik eserleri, Ermeni mezaliminin etkilerini, Van çevresinde bulunan tek fil fosilimizi ve daha bir çok tarihi değeri görebilmek mümkün müzede.Yaklaşık bir saatlik sürede gezebilirsiniz.Gezi sonrası müze bahçesinde keyif çayı içmeyi unutmayın..


ERZURUM ARKEOLOJİ  MÜZESİ


Erzurum ve çevre illerden çeşitli şekillerde kazandırılan eserlerin sergilendiği müze, 1942 yılında Çifte Minareli Medrese'de faaliyete geçmiş, 1967 yılında yeni binasına taşınmıştır. 1994 yılında Yakutiye Medresesi Türk-İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi'nin açılması ile Arkeoloji Müzesi'ne dönüştürülmüştür. Bağlı birimleri Türk-İslâm Eserleri Müzesi ve Atatürk Evi Müzesidir. Ayrıca çevre illerdeki geniş bir bölgede çalışmalarını sürdüren müdürlüğün idari işleri de bu binada sürdürülmektedir.
Müzede, Kazılar Salonu, M.Ö. II. bin Trans-Kafkas Kültürü Salonu, Urartu Salonu, Tabiat Tarihi Salonu ve Ermeni Katliamları Salonu bulunmaktadır.
Yenişehir Caddesi No: 11 de bulunan müze Pazartesi dışında her gün 08.00-12.00/13.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır. (Tel : (0442) 233 04 14 )Bu arada girişin ücretsiz olduğunu da belirteyim..

*********

Müze gezisinin ardından kısa bir yürüyüşle Erzurum’um sembol alanlarından Havuzbaşı’nda birkaç dakika soluklanıp meşhur Cumhuriyet caddesine çıkalım.Beş dakika sonra sol tarafta Yakutiye Medresesi karşımıza çıkıyor..

YAKUTİYE MEDRESESİ

Medrese taçkapısında bulunan kitabeye göre, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto zamanında Gazanhan ve Bolugan Hatun adına, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafından Hicri 710 (milâdi 1310) yılında yaptırılmıştır.
Türkler'in Anadolu'ya gelişlerinden hemen sonra başlayan Anadolu'yu değişik amaçlı mimarî eserlerle donatma çabası bütün tarihi olaylara rağmen devam etmiş ve Selçuklu Dönemi geleneksel mimarî tarzı Yakutiye Medresesi'nde de sürdürülerek anıtsal bir yapı ortaya çıkarılmıştır.
Yapı dört eyvanlı kapalı avlulu medreseler grubundadır. Eyvanlar arasında hücreler yer almaktadır. Batı eyvanı değişik bir tarzda ele alınarak iki katlı inşa edilmiştir. Güney eyvanı mescit olarak planlanmış ve bu eyvanın her iki duvarına mermer vakfiye kitabesi yerleştirilmiştir. Orta avlunun üzeri mukarnaslı bir kubbeyle örtülmüştür. Doğu eyvanın bitiminde kümbet yer almaktadır. Kümbette mezar bulunmamaktadır.
Medresenin dışa taşkın taçkapısı ve iki köşesindeki minareleriyle kurulan denge, yapının bütününde de cepheye karşılık kümbet yerleştirilerek sağlanmıştır. Bu da mimarlığın Selçuklu Döneminde bilimsel metotlarla yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Ancak köşelerdeki minarelerden biri şerefeye kadar, diğeri kaideye kadar yıkılarak üzeri konik külâhla kapatılmıştır.
Cephede yer alan bitkisel, geometrik motifler ve sembolik tasvirlerde de denge ve simetriye önem verilmiştir. Gerek taçkapısındaki ve hücre kapılarındaki süslemeler gerekse minaredeki çini süslemeler o dönemde, sanatta gelinen noktayı ve sanata verilen önemi göstermektedir.
Taçkapısının her iki yüzünde, silme kemerler içerisinde altta ajurlu bir küre, hayat ağacı, her iki taraftaki pars figürleri ve üstte çift başlı kartal, Selçuklu Döneminde dini inançların anlatımını da içeren ve bazı farklılıklarla değişik yapılarda karşımıza sık sık çıkan bir semboldür.
Yalnız yaz aylarında 08.00-12.00/13.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.( Tel : (0442) 235 19 64)

Yakutiye Medresesi’nin hemen yanıbaşında Lalapaşa Camii dikkatimizi çekecek kısa bir sürede gezilebilecek camii mutlaka listeye eklenmeli..
LALAPAŞA CAMİİ
Erzurum’un merkezini oluşturan cami, Erzurum’daki ilk Osmanlı camisidir. Kitabesine göre 1562 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarbaşı Koca Sinan’ın eserlerinin listesini veren tezkirelere göre caminin mimarı Sinan’dır. Bir hamam, muvakkıthane, şadırvan, sübyan mektebi gibi ilavelerle cami zamanla bir külliyeye dönüşmüştür.
Mimar Sinan’ın İstanbul Şehzade Camii’ndeki gibi merkezi plan tipi ile inşa edilen cami, ortada dört payeye oturan merkezi kubbeyi dört yandan destekleyen yarım kubbeler, köşelerde de küçük kubbelerle derli toplu bir bütünlük gösterir. Caminin taç kapı çevresi 1870 yıllarında yenilenmiştir. Cami içerisinde çini alınlıklardan başka, halı, şamdan ve hat örnekleri bulunmaktadır.
****************
Cadde boyunca onbeş dakikalık bir yürüyüş yaptığınızda Erzurum deyince akla gelen kültürel değerlerin çoğunun bir arada olduğu bölgeye geliyorsunuz. Bir tarafta Erzurum Kalesi. Karşısında Ulu Camii, yanında Çifte Minareli Medrese ve arkasında Üç Kümbetler..İki saat ayırarak sırasıyla bunları gezmeye başlayalım..

ERZURUM KALESİ
Putin’in dediği gibi Asya’nın tek saat kulesini barındıran (ama saati çalışmayan) tek kalesi..
İlk inşa tarihi kesin olarak bilinmeyen Erzurum Kalesi’nin M.S. 5. yüzyılın ilk yarısında Bizanslılar tarafından yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Tarih boyunca Assurlular, Sasaniler, Persler, Araplar, Romalılar ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren Erzurum Kalesi, 11. yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. İç kalede Erzurum’daki ilk Türk-İslam eserlerinden Saltukoğulları dönemine ait Kale Mescidi ve Tepsi Minare bulunmaktadır.
Erzurum Kalesi, bulunduğu tepenin üzerinde bir iç kale ile bunu çevreleyen dış kaleden oluşmaktadır. Bugün iç kale sağlam kalmış olmasına rağmen, şehri çevreleyen dış kale surları yok olmuştur.
Günümüze ulaşan iç kalenin duvar kalınlıkları 2-2.5 m. arasında değişmekte olup, halen sekiz burcu ayakta durmaktadır.


Saat Kulesi: İç kale mescidine minare olarak yaptırılan Saat Kulesi, Tepsi Minare ve Kule diye de adlandırılmaktadır.Şehre hakim bir tepe üzerinde kurulu bulunan Erzurum Kalesi'nin surlarındaki Saat Kulesi her taraftan çok rahatlıkla görülebilmektedir.Bu arada biraz yorulmayı göze alırsanız dik merdivenlerden saat kulesine çıkabilir Erzurum’u panoramik olarak görebilirsiniz.


ULU CAMİİ
Tebriz kapı semtinde Çifte minareli medresenin kuzey batısında ve çok yakınında yeralmaktadır.Caminin yapılış tarihi kesin olarak belli değildir.Günümüze ulaşmamış kitabesine göre,1179 tarihinde Saltuklu Hükümdarı Nasreddin Muhammed tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır.Caminin çeşitli defalar onarımdan geçmesi,mimari yapısının bozulmasına sebebiyet vermiştir.Ulu camii 1629,1787,1860 yılları ile 1965-68 yılları arasında önemli onarımlardan geçmiştir.
Osmanlılar döneminde Erzurum'da çok sayıda cami ve türbe yaptırılmıştır.Camilerin en önemli özelliği hepsinin tek minareli olmasıdır.son yıllarda Atatürk Üniversitesi ile Yenişehir Semtinde yapılan Solakzade camilerinde çift minare kullanılmıştır.


ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE
Selçuklu dönemi medreselerindendir. Avlulu, 2 katlı, 4 eyvanlı medrese tipinin anıtsal bir örneğidir. Bütünüyle 38x48 m2’lik bir alanı kaplar. Kuzey cephesine hâkim taçkapısı başlı başına bir sanat şaheseridir. Taç kapıdan avluya geçilir. İnce uzun avlunun etrafı sütunlarla çevrilidir. Öğrenci odaları avlunun etrafında yer alır. Güneydeki eyvana bitişik bir kümbet vardır. Kümbet kübik bir kaide üzerine poligonal bir gövde ve konik külahtan oluşmaktadır. Portal nişi oldukça derin ve üzeri mukarnaslarla örtülmüştür. Kapıyı değişik genişlikte palmet motifli beş silme çerçevelemiştir. Sağda ve solda iki gömme sütuncuk yer alır. Geniş silmelerden en dıştakinde bir vazocuk içerisinden çıkan stilize bir hayat ağacının kapıyı kuşattığı görülür.
Taç kapının sağında ve solunda iki taraflı olmak üzere dört tane kabartma ele alınmıştır. Kalın birer silmenin çevrelediği bu panolardan sağdakinde çift başlı kartal panosu bulunmaktadır. Çifte Minareli Medrese’de kullanılan geometrik süslemeler daha çok avludaki sütun gövdelerinde, eyvanların cephelerinde, öğrenci odalarının kapı silmelerinde görülür. Bitkisel bezeme ise, taç kapıda avlu sütunlarının birbirine bağlayan kemerlerin yüzlerinde ve kümbetin içinde karşımıza çıkar. Bugün kısmen tahrip olmuş 16 oluklu firuze rengi çini kakmalı tuğla minarelerin kürsüleri dikkati çeker. Uzun yıllar medresenin 1. Alaaddin Keykubat’ın kızı Huvand (Huand) Hatun zamanında yaptırıldığı ileri sürülmüştür. Bunun için yapının bir adı da Hatuniye Medresesi’dir. Medresenin 1285-1290 yılları arasında İlhanlılar zamanında yaptırıldığı düşünülmektedir.


ÜÇ KÜMBETLER
Kümbet, Selçuklular zamanında yapılan kendine özgü yapısı olan anıtmezarlardır. Genellikle büyük devlet ve din adamları için yapılmıştır.
Sanat tarihinde "kümbet" olarak adlandırılan yapıların hemen hemen hepsinde mumyalık adı verilen toprağın altı katlı olması önemli özelliklerinden biridir ve anlamlı özelliklerden birisi toprak yüzeyinin altındaki mezar odasıdır.
İslam kültürü çerçevesinde 9. yüzyıla kadar mezar anıtına rastlanılmaktadır.
Müslümanların ölülerini gömdükleri binalara kümbet veya türbe denilir. Kümbetler silindirik tabanlı ve üst kısımları konik yapılı olan anıtmezarlardır.
Üç Kümbetler ismi ile tanınan üç kümbetten en büyüğün Emir Saltuk’a ait olduğu ve XII.yüzyılın sonlarında veya XIV.yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır.Diğer kümbetlerin kime ait oldukları bilinmemektedir. Bunların da XIV. Yüzyıla ait oldukları sanılmaktadır. Üç Kümbetlerin yanında kümbeti andıran bir diğer yapının mahiyeti anlaşılamamışdır.Bunun da kümbet olduğu ileri sürülmüşse de bazılarına göre de bir mescittir.
Kesme taştan yapılmış olan bu kümbet sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülüdür. İki renkli kesme taştan yapılan kümbetin üçgen alınlıklarında, yuvarlak kemerli kasnak nişlerinde Orta Asya takvimlerinde görülen burç figürlerini andıran boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları bulunmaktadır. Buradaki nişlerden birisinin içerisindeki boğa boynuzları arasında bir insan başının benzerine diğer yerlerde rastlanmamaktadır.

Bu arada Erzurum’da her köşe başında semaver çayını içip yorgunluk atmayı unutmayın..Yolumuza Taşmağazalarla devam ediyoruz..Oltu taşı ve kuyumcuların ağırlıklı olduğu çarşıyı geçerek Kongre Meydanı’na geliyoruz..Bu kadar gezmenin ardından Erzurum’un meşhur cağ kebabını en lezzetli yiyebileceğiniz yerlerden burası..
Meydanda gezmemiz gereken yer Kongre Binası..(Benim ilk öğretmenlik yıllarıma başladığım bina tabii şimdi müze)


23 TEMMUZ KONGRE SALONU
Kendi adını verdiği Kongre Meydanı'nda bulunan bina 19. yüzyıl sonlarında yapılmıştır. 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi, bu binanın birinci katındaki bir salonda yapılmıştır. 1925 yılında geçirdiği yangında binanın tüm ahşap bölümleri yanmış, yangınından sonra onarılan bina Yapı Sanat Mektebi olarak hizmete açılmıştır. Günümüzde Güzel Sanatlar Lisesi olarak hizmet vermektedir. Binanın ikinci katında bulunan bir salon ve salona açılan iki oda Kongre Müzesi olarak düzenlenmiştir.
Bu salonda kongre üyelerinin fotoğrafları, biyografileri, o dönemden kalma sıralar ve benzeri kongre belgeleri sergilenmektedir. Bodrum ve 2 kattan oluşan binanın birinci katında Erzurum Kongresi'nin temsili salonu bulunmaktadır. Salondan girince tam karşıda Atatürk heykeli, dört sıra halinde oturma grupları, duvarlarda kongreye hangi illerden delegelerin katıldığını gösteren harita bulunmaktadır. Salonun karşılıklı her iki yanındaki küçük odalar zamanın mobilyaları ile donatılmıştır.


Mumcu caddesi boyunca gezimize devam ettiğimizde karşımıza meşhur Taşhan-Rüztem Paşa kervansaray’ı çıkıyor. Özellikle Oltu taşı işlemeciliğinin ve Oltu taşı süslemelerin en güzel görülebildiği yer.,

TAŞHAN

Taşhan adıyla da anılan Rüstem Paşa Kervansarayı, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılmıştır. Yapı, Osmanlı kervansaray mimarisinin şaheser örneklerinden biridir. Burası yolcuların gece ve gündüz her çeşit ihtiyaçlarının karşılandığı yerdi. Rüstem Paşa Kervansarayın da imarethane, mescit, dinlenme yeri, bezirgân dükkânları, deve, eşek, öküz, manda ve atların bağlandığı bölümler yapılmıştır. Ancak, bunların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.
Batıya bakan beşik tonozlu giriş kapısı üzerindeki kitabede, Erzurum’un serhat şehri olması dolayısıyla, buraya "ribat" denildiği dikkat çekmektedir. Ribatlar, sınırları korumak amacıyla içerisinde 40-50 civarında akıncı birliğinin bulunduğu bir çeşit ileri karakol binalarıdır. Osmanlı imparatorluğu sınırlarının zamanla Tiflis’e ve Hazar Denizi’ne kadar genişlemesiyle buraya; konak, barınak, ahır ve alışveriş merkezi özellikleri kazandırılmıştır.
Rüstem Paşa Kervansarayı, dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapıdır. Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 oda bulunmaktadır. Üst katta koridor çevresinde sıralanmış basık tonozlu odalar bulunmaktadır. Buradaki süslemeler daha sonra yapılmıştır. 1965 yılında önemli bir restorasyon geçiren kervansarayın batıya bakan ön cephesi, hafif ileri taşırılmış, altta beşik tonozlu derin bir giriş, üstte de kervansaray yöneticisine ait bir oda bırakılmıştır.
Kervansaray, günümüzde Oltu taşı esnafının imalat ve satış yeri olarak hizmet vermektedir. Oltu taşından yapılmış, başta tespih, yüzük, gerdanlık olmak üzere, onlarca çeşit hediyelik eşyanın satışı burada yapılmaktadır.

*********************
Ve gezimizin son durağı, Erzurum Atatürk Evi..
ATATÜRK EVİ MÜZESİ
Çaykara Sokak’ta bulunmaktadır. 19. yüzyılın sonunda konak olarak yaptırılmıştır. 1915-1916 yıllarında Alman Konsolosluğu olarak kullanılan yapı, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’un kurtuluşunu müteakip, Erzurum Valiliği’ne ikametgah olarak verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmasından sonra kongre için gelmiş olduğu Erzurum’daki bu konağa 9 Temmuz 1919 tarihinde Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile yerleşmeleri, 29 Ağustos 1919 tarihine kadar 52 gün Erzurum Kongresi çalışmalarını sürdürmeleri ile konak, tarihsel bir önem kazanmıştır. Bodrum kat üzerine zemin ve birinci kat ile çatı katından ibaret olan bina onarılarak 3.10.1984 tarihinde Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır 

Günün yorgunluğunu yeniden düzenlenen Erzurum evlerinde akşam yemeğiyle giderebilirsiniz…
Eğer ben Erzurum’da bir gün daha geçireceğim diyorsanız ikinci gün gezi rotası; Pasinler yolu üzerinden Narman Peri Bacalarını, Oltu Kalesini, Tortum Gölü’nü ve Şelalesini gezebilirsiniz..

Narman Erzurum’un 90 km kuzeydoğusundadır. Doğu karadeniz bölümü sınırları içerisinde kalmaktadır.
Narman peri bacaları ise ilçe merkezinin 7 km güneydoğusunda bulunur ve Yanıktaş Köyü’ne çok yakındır.
Narman’a ve dolayısıyla peri bacalarına ulaşım Erzurum-Tortum ve Erzurum-Pasinler karayolundan sağlanabilmektedir.
Narman peri bacaları rüzgar ve su erozyonunun milyonlarca yıl toprakları aşındırmasıyla oluşmuş, kırmızı rengini ise tortullardaki kırmızı renk demirin Fe2O3 şeklinde oksitlenmesinden almaktadır.
***************












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLGİNÇ HİKAYELER,İLGİNÇ MEKANLAR "CİN DELİĞİ,CEHENNEM KAPISI HİERAPOLİS"

İSTANBUL'UN EN GÜZEL 10 SEYİR TEPESİ

MALTEPE BEŞÇEŞMELER