İSTANBUL'UN ENLERİ/İLKLERİ

EN ESKİ EVİ/KONAĞI


En eski evi; Kavafyan Konağı Bebek
Bebek sırtlarında bulunan bu ev 265 yıldır ayakta. İstanbul’un şanslı konaklarından sayılabilir çünkü tarihte büyük yangınlar yaşamış İstanbul’un yangın görmeyen ender evlerinden.

Aşağıdaki satırlar 1954 yılında mimar Sedad Hakkı Eldem’e ait “KAVAFYAN Konağı Türk ev mimarisinin korunmamış ve bozulmamış en güzel örneklerinden ve ev 1751 yılında inşa edilmiş.”
Konak kimilerine göre bir Rum evi ve daha sonra Ermeni bir aileye geçip bu ismi almış 1998 yılına kadar Kavafyan’ların beşinci kuşak torunları oturmuş. Günümüzde ise boş vekaderine terk edilmiş durumda.


Bebek’te Yoğurtçu Zülfü Sokağı’nda görülebilir.

EN ESKİ CAMİİ


En eski camii; Arap Camii
Bir rivayete göre, İstanbul’da ilk ezan sesinin yükseldiği yerdir. Yapılışı hakkında iki farklı rivayet vardır. Birincisine göre, 717 yılında yapılmış olan İstanbul’un ilk camii hüviyetini taşıyan Arap Camiidir. İstanbul’un Fethi için 717 yılında gelmiş olan Müslüman Arap kumandanlarından ve sahabe neslinden meydana gelen bir ordu başında Mesleme bin Abdülmelik adındaki komutan; Galata’da Bizans semalarına ilk Ezan-ı Muhammedi sesinin yükseldiği bir Camii yaptırmış ve adına da Arap Camii denilmiştir.

İkinci rivayete göre Dördüncü Haçlı Seferi'nde Kudüs yerine Konstantinopolis'i ele geçirmeyi amaçlayan Katolikler, 1200'lerin başlarında Pavlus'a adadıkları bir kiliseyi ve yanına Dominiken Mezhebine bağlı bir manastırı Galata'da yaptırmışlardır. Papaların da yakın ilgisini çeken bu manastır ve kilise, bir süre sonra mezhebin kurucusu olan "San Domeniko"nun adının da eklenmesiyle tanınır: San Paolo ve San Domeniko 1475'te Fatih, kiliseyi camiye çevirerek vakfına katmıştır.Bu tezin daha güçlü ve doğru olduğu kabul edilir.

 Yirmi yıl sonra da, İspanya'dan çıkartılan Endülüs Arapları'nın bir kısmının, çevredeki mahallelere yerleştirilmesiyle cami, "Arap Camii" olarak tanınır.

Galata’da,  Tersane Caddesi, Galata Mahkemesi Sokağı’nda bulunan,

EN ESKİ KİLİSE

En Eski Kilise;Aya İrini
İstanbul'da bulunan, camiye çevrilmemiş en büyük Bizans kilisesidir. Eski kaynaklara göre, burada bulunan Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlerinin kalıntılarından yararlanılarak, 4. yüzyılın başlarında I. Konstantin (324-337) zamanında yapıldı. Ayasofya'yla aynı avlu duvarı içinde bulunan Aya İrini, 532'deki Nika Ayaklanması sırasında yanındaki Sempson Zenon'la birlikte yanmıştır.

4. yüzyılda inşa edilen Aya İrini Kilisesi, 532 yılında geçirdiği yangın sonrasında Doğu Roma İmparatoru Justinianus tarafından 548 yılında yeniden yaptırılmıştır. Üç nefli bazilikal planlı yapı, ana mekân (naos), narteks (giriş) ve atrium (avlu) olarak üç bölümden oluşur. Apsis yarım kubbesinde altın yaldızlı mozaik zemin üzerine geniş kollu bir haç, apsis kemerinde Tevrat’tan alınmış “yeryüzünde yaptığı güzel icraatla cennet mekânına yükselişini sağlayanın adı Tanrı’dır” anlamına gelen bir yazı bulunur.

İlk Anıt Taşı;Milyon Taşı

İstanbul'da Doğu Roma döneminden kalma bir anıttır.

Yeri

İstanbul Fatih (eskiden Eminönü idi) ilçesi Cağaloğlu semtinde yer almakta olup Aya Sofya camii karşısında Sultanahmet Meydanı'nın kuzeybatı köşesinde Yerebatan Sarnıcı'nın girişinin yakınında, tramvay yolunun yanında bulunur.

Tarihçe
Bizans İmparatorluğu'nda Konstantinopolis şehrine ulaşan tüm Antik Roma yollarının başlangıç noktası ve dünya üzerindeki diğer şehirlerin bu şehre olan uzaklığının hesaplanmasında kullanılan sıfır noktasıdır. İtalya'da Roma şehrinde bulunan bir diğer anıt olan Milliarium Aureum ile aynı işlevi görmektedir. Bizans'ın yeniden inşaası ve başkent kimliğini kazanması esnasında yapılan birçok görkemli anıt gibi İmparator I. Konstantin tarafından 4. yüzyılda yerleştirildiği düşünülür.
Milyon ilk yapıldığında dört yöne bakan bir kapı ve bu noktada kesişen yolların üzerine yükselen, dört sütun üzerine oturmuş bir kubbeden oluşmaktaydı. Tetrapylon mimari ismi ile anılan bu yapılar Roma kültürünün önemli öğelerinden biriydi. Milyon anıtının ve kubbesinin üzerinde birçok Bizans dönemine ait heykel ve kabartma bulunmaktaydı ve bu anıtın ihtişamını çok daha fazla arttırmaktaydı.


16. yüzyılda İstanbul'a su taşıyan kemerlerin genişletme çalışmaları esnasında yıkılıp, ortadan kaybolmaya başladığı tahmin edilmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLGİNÇ HİKAYELER,İLGİNÇ MEKANLAR "CİN DELİĞİ,CEHENNEM KAPISI HİERAPOLİS"

İSTANBUL'UN EN GÜZEL 10 SEYİR TEPESİ

MALTEPE BEŞÇEŞMELER