SİNOP GEZİ REHBERİ

"Güneşin denizden doğup denizden battığı kent"


Sinop, Orta Karadeniz’in mutlu insanlar kenti.MÖ 5 Binli yıllara dayanan geçmişine,Karadeniz kıyısında doğal bir limana sahip konumuna rağmen nüfusu 40 bine bile ulaşmayan güzel şehir.
7 bin yıllık geçmişe sahip şehrin bugün merkezinin bulunduğu yerleşimi M.Ö 8.yüzyılda Ege kıyılarından gelen Miletli koloniciler kuruyor ve ırmak tanrısının kızı Sinope’nin ismini veriyorlar.
İstanbul’dan Sinop’a havadan veya karadan ulaşabilirsiniz..Atatürk Hava Limanı’ndan yaklaşık 1,5 saatte ulaşım mümkün.Sinop’ta küçük bir hava alanı mevcut.Karadan gitmek isterseniz değişik rotalar var hangisinden giderseniz gidin en az 8 saati gözden çıkarmalısınız.Ama değişik manzaralar eşliğinde keyifli bir yolculuk olacaktır.Bolu,Gerede,Çerkeş,Ilgaz,Kastamonu,Taşköprü,Boyabat gidiş için güzel bir güzergah.Bu yolda Ilgaz Dağları Milli Parkı’nda mola verip muhteşem çam ormanlarının ve temiz havanın keyfini çıkarmak unutulmamalı..Dönüş yolunda Kastamonu’dan Karabük istikameti değerlendirilebilir.Hem daha düzgün yol olur hem de Safranbolu aradan çıkarılır.
Benim gibi İstanbul’da yaşayıp internetten araştırarak Sinop programı yapanları oldukça şaşırtan bir yer..Her yeri doğal ve tarihi sürprizlerle dolu, burayı gezenlerin bazılarının ilk defa keşfetme şansına sahip olabileceği güzelliklere sahip.Onun için benim düştüğüm yanılgıya düşmeyin, Sinop’a gelmeyi düşünüyorsanız ve doya doya gezmek istiyorsanız en az 10 gün ayırın.

Ben bu küçük kent dört günde gezilir dedim ve ona göre programımı yaptım ama on gün kalmama rağmen hala şuraya daha uzun zaman ayırsaydım diyerek ayrıldım.

Sinop,yarımadayı ana karaya bağlayan dar bir alanda yoğunlaşmış ve yarımadaya doğru gelişim gösteren küçük bir kent. Etrafını saran Orta Karadeniz Dağları’nın da etkisiyle kendi kendine yetmeye çalışan bir yer. Bir bakımdan haftada iki kez kurulan pazarıyla, camilerinden ve belediye hopörlerinden köylere kadar ölüm haberlerinin duyurulduğu,düğünlerinin eğlencelerinin neredeyse herkes tarafından ortak yaşandığı samimi bir Anadolu kenti.Bir bakımdan da Akdenizin, Egenin sahil kentlerinden biri havasında.
Bazı özellikleri şaşırtmıyor değil;kentte hiç trafik lambası yok. (ha bir tane gördüm o da şehrin biraz dışı sayılabilecek bir yerde devlet hastahanesi önünde)Nereden gelirseniz gelin şehre giriş çıkış aynı yerden, tek bir cadde üzerinden.Bu da özellikle akşam saatlerinde trafiği tıkıyor o da 5-10 dakika.Tabii İstanbul’u bilmeyen Sinop’lular için bu büyük bir dert.
Sinop’ta yaşayan,Sinop’a gidenlerin mutlaka uğramak dolaşmak zorunda olduğu tek bir caddesi var. Fatih caddesi adıyla şehre giriyor,Sakarya Caddesi ile devam ediyorsunuz.Gezeceğiniz her yer alacağınız her şey bu cadde üzerinde ve yakınında.O nedenle Sinop merkezi gezmek için bir gün yetiyor. Görebiliceğiniz tüm güzellikler bir arada zaten.
Gezimize Sinop girişinde hemen sağda göreceğimiz Tarihi Sinop Cezaevi ile başlamalıyız..Yaklaşık bir saatlik turun ardından cadde boyunca yürüdüğümüzde solda Sinop’un en büyük Camisi olan Alaaddin Camii’ni ve karşısındaki Pervane Medresesi’ni gezerek sahile inip Sinop Kalesini turlayıp liman ve şehir manzaralı bir çay-kahve molası verebiliriz.

Soluklanma molasının ardından yine birbirine yakın alanlarda bulunan Etnoğrafya Müzesini, Balatlar Kilisesini ve Arkeoloji Müzesi’ni gezerek mutlaka görülmesi gereken yerleri tamamlayabiliriz. Bunların dışında benim mutlaka programa dahil edilmesi gereken yer dediğim Seyyid Bilal Camii ve Türbesini ziyaret etmek gerekir. Özellikle Seyyid Bilal’in hikayesi etkileyecek gezenleri.

Tarihi Sinop Cezaevinin Tanıtımı


Tarihî Sinop Kapalı Cezaevi, bir dönem "Anadolu'nun Alkatrazı" tabiri ile de tanınan ve 1999 yılında kapatılarak müzeye çevrilen cezaevidir. Tarihi eskilere dayanan yapı, şiirlere, şarkılara konu olmuştur.
Üç yanı deniz olan ve tarihi kale duvarlarının içerisinde yer alan cezaevine ev sahipliği yapan kale yaklaşık 4000 yıl önce bölgenin hakimi Gaskalılar tarafından yapılmıştır. Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar kendi dönemlerinde kaleyi korumuş ve güçlendirmişlerdir. Kalenin cezaevi olarak kullanımına ait en eski belgeler ise 1568 yılına dayanmaktadır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu zindandan şöyle bahsetmiştir;
Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."İç kalenin resmi olarak zindana dönüşmesi ise 1887 yılında olmuştur. O dönem Sinop Mutasarrıfı Veysel Paşa yeni binalarla birlikte bir de hamam eklemiştir. 1939 yılında da çocuk hapishanesi olarak kullanılmak üzere bir bina daha yapılmıştır.
Kırım Hanı Devlet Giray, Sabahattin Ali, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Ruhi Su, Burhan Felek, Zekeriya Sertel bu cezaevinde yatmış bazı isimlerdir. Cezaevini anlatan şiirler Sabahattin Ali'nin kaleminden de çıkmış ve bunlardan "Aldırma Gönül" popüler olmuştur.
Evet Sinop deyince ilk akla gelenlerden Tarihi Cezaevi. Bir müze anlayışıyla geziyorsunuz ama bir müzeden çok farklı duygular yaşatıyor gezerken.Etkilenmemek, kendinizi burada ceza çekenlerin yerine koymamak mümkün değil. Refik Halid Karay’ı,Burhan Felek’i, Sabahattin Ali’yi düşünmemek “Aldırma Gönül” şarkısını mırıldanmamak mümkün değil gezinti sırasında..

Sinop Kalesi Tanıtımı


İlk olarak MÖ VIII. yüzyılda Milet’ten gelerek Sinop’ta yerleşip koloni kuran göçmenler tarafından yapıldığı düşünülmektedir.  MÖ VII. yy'daki Kimmer saldırılarıyla yıkılan kale surlarının Pontus hükümdarlarından IV. Mithridat döneminde onarımı yapılmış ve kale  bugünkü sınırlarına genişletilmiştir. Romalılar ve Bizanslılar döneminde de devamlı onarım gören kale, 1214 ve 1261 yıllarında Selçukluların eline geçmiştir. Bu dönemde yeniden onarılan kalenin savunmasını güçlendirmek amacıyla bir iç kale oluşturulmuştur.
 Sinop şehir surları yarım adanın en dar olan boyun kısmını tamamen çevrelemektedir. Kuzey surları 1800 metre, güney surları 400 metre, doğu surları 500 metre ve batı surları 273 metre uzunluğundadır. Kalınlığı 3-8 metre arasında değişen surların yüksekliği 30 metreye kadar çıkmaktadır.
 Evliya Çelebi Seyahatnamesinde kaleye giriş kapıları olarak Kumkapı, Tersanekapı, Yenicekapı, Tabakhane Kapısı, Lonca Kapısı ve Deniz Kapısı isimlerinden bahseder. Günümüzde bu kapılardan sadece Kumkapı ve Lonca Kapısı ayakta kalmıştır.
Kuzey surları denizin etkisiyle çok yıpranmış olup, bu surları dalgaların etkisinden korumak amacıyla; Kumkapı burcu civarından başlayıp Pazaryeri istikametine doğru uzanan bir mendirek inşa edilmiştir.
Günümüzde kale ve çevresi kafeleriyle, çay bahçeleriyle özellikle yaz akşamlarında Sinop’luların buluşma noktası haline gelmiştir.Liman karşısında bulunan kulenin üst kısmında oturup Sinop ve deniz manzaralı çay yudumlamanın keyfi başka.

Alaaddin Camiinin Tanıtımı


Kent merkezinde yer almaktadır. Evkaf kayıtlarında Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat’a ait olduğu yazılı bulunan bu caminin, Selçuklu Devleti’nin 1214 yılında Sinop’u fethinden hemen sonra yapılmış olduğu sanılmaktadır.
Enine planlı olarak yapılan yapı 2 sahınlıdır. 66 x 22 m ebatlarındaki bu Ulu Camii, kuzey taraftan 12 m yüksekliğinde, 66 x 44 m ebatlarında büyük bir avlu ile çevrilidir. Avluya 3 adet kapıdan girilmekte, cami iç kısmı ise 5 adet kapı ile avluya açılmaktadır. Caminin biri kasnağı daha yüksek olmak üzere ortasında 3 adet büyükçe; doğu ve batı taraflarında ise birer adet küçük kubbesi bulunmaktadır. Yapının geriye kalan diğer bölümlerinin üzeri ise çapraz tonozlarla örtülmüştür. Yapı; enine plan ve geniş avlu özelliğiyle Erken Dönem İslam Cami şemasına benzemektedir.
Mihrap: Mermerden yapılmış olup, Selçuklu tarzında girift süslemelere sahiptir. Bordürlerindeki kabartma zencirek motifleri diğer Candaroğlu mihraplarında da görülür. Mihrabı 3 taraftan Ayet-El Kürsi çevrelemektedir.
Minber: Orijinal minberde yoğun girift bitkisel süslemeler bulunmaktaydı. Evliya Çelebi’ye göre bu minberin benzeri Bursa Ulu Cami’nin minberiydi. O da bir dereceye kadar benziyordu. Bu minber 1853 yılında caminin kubbesinin çökmesiyle parçalanmış ve parçaları İstanbul Çinili Köşk’e götürülmüştür. Şimdiki minber ise 19. yy’da ahşaptan yapılmıştır.
Cami, avlusuyla beraber en son 2008–2009 yılında onarımdan geçmiştir. Avlu kuzeydoğu köşesinde, içerisinde 11 adet sanduka bulunan Candar(İsfendiyar)oğulları Türbesi yer almaktadır.

Pervane Medresesinin Tanıtımı


Medrese, Alâeddin Cami avlu kuzey girişinin karşısında bulunmaktadır. 1262 yılında şehrin ikinci defa alınışı anısına Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır.
 Kuzey-güney konumlu yapı dikdörtgen planlıdır. İki eyvanlı, açık avlulu medrese tipinin güzel bir örneğidir. Girişi tamamen mermerden yapılmış, süslü anıtsal bir kapı şeklindedir. Giriş eyvanının her iki cephesinde birer oda vardır. Avlunun ortasında sekizgen bir şadırvan bulunmaktadır. Avlunun doğu ve batı cephesinde kuzey-güney konumlu uzanan ve üçer sütuna oturan kemerli revaklar yer almakta, revakların gerisinde beşerden on adet küçük oda bulunmaktadır. Her hücrenin içerisinde birer ocak ve sokağa bakan büyük penceresi mevcuttur.
Giriş eyvanının tam karşısında bulunan ana eyvanın önü kapatılmış ve oda haline getirilmiştir. Üzerinde bulunan kitabeden bu değişikliğin 1889 yılında, Mutasarrıf Faik Bey zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ana eyvanın solunda muhtemelen kışlık dershane olarak kullanılmış bir oda bulunmakta, sağındaki avluda ise Pervaneoğulları’nın son hükümdarı Gazi Çelebi ve kızının kabirleri yer almaktadır.
Yapı, orijinalinde düz toprak damlıdır. Sonradan dışarıya doğru meyilli ve alaturka kiremitle kaplı ve kirpi saçakla biten çatı yapılmıştır.
1932 ile 1970 yılları arasında Müze olarak görev yapan ve günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün malı olan Medrese; 2002 yılında Kültür ve Turizm amaçlı kullanılmak üzere Sinop Valiliği’ne tahsis edilmiştir. Sinop Valiliği’nce Sinop’a özgü el sanatları ve mutfağı ile ilgili kişilere tahsis edilerek çarşı haline getirilmiştir.

Balatlar Yapı Topluluğunun Tanıtımı


Geç Roma İmpaatorluk Dönemine ait büyük kalıntı surlardan sonra gerçek işlevi belirlenebilen Sinop’taki yegane yapıdır. Hamam-gymnasium-palestra birleşiminden oluştuğu tarihi kaynaklarda da belirtilmektedir. Bu büyük yapı grubundan günümüze sadece üç salon ulaşabilmiştir. Çevrede yapılan yüzey araştırmaları yapının geniş bir alana yayılmış olduğunu göstermektedir. Mevcut salonlardan birinin hamamın sıcaklık (caldarium), diğerinin soğukluk (frigidarium) ya da spor alanı (palaestra) olması mümkündür. Jeofizik çalışmaları hamamın ısıtma sistemine (hypocaust) ait izlerin tespit edilmesini sağlamıştır.
Yapı kalıntısı daha sonraki dönemlerde de farklı işlevler verilerek kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde (15-16. yüzyıl) Roma yapısının bazı bölümleri Ortadoks manastırına dönüştürülmüş, Meryem’in Uykusu/Ölümü (Koimesis) ve Başmelek Mikail’e adanmıştır. Haç planlı yapının kuzeydoğu odası manastırın kilisesi olarak işlev görmüş, tonoz ve duvarları ile batısındaki ek mekanların nişleri Geç Bizans üslubunda İncil ve Tevrat’tan alınmış konuları içeren resimlerle süslenmiştir. Kilisenin yakınında ayazma ve güneyinde de kemiklik olarak adlandırılan bir mekan vardır. Kilisenin doğusundaki haç planlı yapı kalıntısı ile kuzeyindeki salonun zemini din adamlarının yanı sıra halktan kişilerin de gömüldüğü mezarlık alanı olmuş, 20. yüzyılın başlarına kadar kullanılmıştır.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülgün Köroğlu’nun Bilimsel başkanlığındaki bir ekip tarafından, Bakanlar Kurulu kararı ve T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleriyle yapılmakta olan arkeolojik kazılar yapı topluluğuyla ilgili pek çok bilinmeyeni gün ışığına çıkarıp, bilim dünyasına tanıtmayı hedeflemektedir.
Kazı çalışmaları, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, DÖSİM, Sinop Valiliği, Sinop Belediye Başkanlığı, Sinop İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Sinop Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü’nün maddi ve manevi destekleri ile sürdürülmektedir.
Ulaşım, Ada Mahallesi Merkez/SİNOP

Sinop Arkeoloji Müzesinin Tanıtımı


Sinop'ta ilk müzecilik faaliyetleri 1921 yılında başlamıştır. Gerek etrafı surlarla çevrili ilin batısındaki nekropolünden gerekse şehir içindeki yapılaşma nedeniyle temel hafriyatlarından çıkan eserler, öncelikli olarak Mekteb-i İdadi' de muhafaza edilmeye başlanmıştır. 1932 yılında eser miktarının giderek artması sebebi ile burada bulunan eserler, Selçuklu Veziri Müinüddün Pervane tarafından yaptırılan (1262) Pervane Medresesi'ne nakledilmiş ve burada ilk müzenin çekirdeği oluşturulmuştur. 1941 yılında ziyarete açılan müze, 1945'te memurluk ve 1947'de müdürlük olmuştur.
 1951-1953 yılları arasında İlimiz Demirciköy'de Kocagöz Höyük ve il merkezinde Müze avlusunda bulunan Serapis Mabedi'nde Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr. Ekrem AKURGAL başkanlığında başlatılan kazılardan sonra kazı heyetinin ilimizde bir Müze kurulması istemiyle verdiği rapor doğrultusunda 1968 yılında dönemin Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Merhum Hikmet GÜRÇAY'ın çabaları ile Sinop Belediyesi'nden temin edilen ve içinde Selçuklu Türbesi ile Serapis Mabedi bulunan bir hibe arsa üzerine inşaat başlatılımış ve 1970 yılında yeni müze binası bitirilerek hizmete açılmıştır.2001 yılında onarım ve yeni teşhir-tanzim çalışmaları nedeniyle geçici bir süre kapatılan müze çağdaş müzecilik anlayışı içerisinde onarımları gerçekleştirilerek 2006 yılı Nisan ayında tekrar hizmete açılmıştır.

Seyyid Bilal Türbesinin Tanıtımı

Seyyid Bilâl hazretleri Sinop’un manevi dinamiklerindendir. Anlatılanlara göre Ömer b. Abdülaziz döneminde İstanbul’u fethetmek için Orta Asya’dan topladığı Türklerle deniz yolunu kullanarak giderken gemilerinin kaza yapması sonucu Sinop’a çıkmak zorunda kalmışlardır. O günün Sinop valisi ücreti karşılığında kalmalarına izin vermiş, ancak bir gece baskınıyla onların bir kısmını şehit etmiştir. Şehit ettiğinde Seyyid Bilâl hazretlerinin kellesi düşmesine rağmen savaşmaya devam ettiği belirtilmektedir. Tekfur da bu durumu görerek yaptığından pişman olmuş, kendisinin de öldükten sonra Seyyid Bilâl’in türbesinde kapının önüne gömülmesini emretmiştir. Selçuklular döneminden itibaren de türbe ve Cezayirli Ali Paşa tarafından da yanına bir cami inşa edilmiştir. Bugün biz burayı Seyyid Bilâl Camii olarak tanımaktayız.
Sinop’a özel aracınızla geldiyseniz mutlaka yapılması gereken etkinliklerden biri de halk arasında “ada turu” denilen yarımadanın gezilmesidir.Karadeniz’i ve Sinop’u tepeden izlemek,biraz ürpertici de olsa falezli kıyılarda metrelerce yüksekten denizi seyretmek ve özellikle de bu tur sırasında akşam güneşini batırmak büyük keyif olacaktır.

Sinop gezi planınızı yaparken, en az bir haftalık yapmalısınız.Çünkü doğa ile iç içe gün geçirmek istiyorsanız Sinop’un ilçelerine uzanmalısınız;
  • Bir gün; Boyabat Kalesi ve Boyabat Bazalt Kayalıkları Tabiat Alanı için,



  • Bir Gün; Ayancık İnaltı Mağarası ve Akgöl için,



  • Bir gün Erfelek Tatlıca Şelaleleri için,


  • Bir gün de Akliman,Hamsilos Koyu, Sarıkum Tabiat Alanı ve İnceburun için ayırmalısınız.



Buna rağmen Sinop’tan ayrılırken keşke birkeç gün daha kalsa mıydım diyeceksiniz.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLGİNÇ HİKAYELER,İLGİNÇ MEKANLAR "CİN DELİĞİ,CEHENNEM KAPISI HİERAPOLİS"

İSTANBUL'UN EN GÜZEL 10 SEYİR TEPESİ

MALTEPE BEŞÇEŞMELER