İSTANBUL CAMİLERİ;LALELİ CAMİİ
İstanbul'da Beyazıt'tan Aksaray'a giderken sağda, yol
seviyesinden yüksekte, çevreye hakim
zarif bir camidir Lâleli Camii.
Bulunduğu semte adını vermiş olan bu cami Osmanlı padişahı
III. Mustafa tarafından 1759 - 1763 yılları arasında Mimar Mehmed Tahir Ağa'ya
inşa ettirilmiş bir külliye içerisinde yer almaktadır. Caminin adı ise, padişah
III. Mustafa'nın veli saydığı Laleli Baba' nın isminden gelmektedir.
Lâleli Külliyesi padişahlar tarafından yapılmış son
külliyedir. Sultan III. Mustafa'nın hayatta iken yaptırdığı bu külliye, İstanbul Eminönü ilçesinde Lâleli semtinde
Ordu Caddesi üzerinde bulunur.
Külliye; Cami, imaret, muvakkithane, türbe, sebil, han ve
hamamdan meydana gelmiştir. Külliye
içinde yer alan bu türbe Sultan III. Mustafa'nın kendisi için yaptırdığı türbe
olup, mimari olarak bakıldığında Nur-i Osmaniye Türbesinden sonra batı
etkilerinin görüldüğü ikinci sultan türbesidir. Burada medfun olan Sultan III.
Mustafa'dan sonra babası Sultan III. Selim (1761-1808) de ölünce buraya defnedilmiştir.
1766 da meydana gelen büyük İstanbul depremi sonrasında
külliye ve cami'nin güçlendirilmesi amacıyla cami altındaki çarşı toprakla
doldurularak kapatılmış 1956-1957 yıllarında yeniden açılarak çarşının onarımı
yapılmıştır.
Cami, 1783 yılında
bir yangında tahrip olmuş ve tekrar inşa edilmiştir. 1911 yılında yine bir
yangında ve yol yapım çalışmalarında külliyenin medrese ve daha başka ek
yapılarını tahrip etmiştir.
Ordu caddesinin genişletilmesi sırasında da caminin set
duvarları yıkılarak geriye çekilmiş, daha sonra da Vakıflar idaresi tarafında
bu duvar da yıkılarak ve caminin bodrum ve ön cephesine bir sıra tonozlu
dükkânların inşasıyla bu günkü hale getirilmiş.
Lâleli camiinin avlusu yer seviyesinden yüksektedir.
Caddeden iki kapıyla avluya girilir, basamaklarla çıkılır. Barok üslupta, kare
ve mihrap çıkıntılıdır Ana kubbe 8 sütuna oturur Çevresi 6 yarım kubbeden
oluşmuştur Kubbenin dış çapı 12,5 metre ve kubbenin dış yüksekliği ise 24,5
metredir Caminin hünkâr mahfili solda yer alır. İç avlu, 14 sütuna dayalı olup
18 kubbenin altındadır Tek şerefeli iki minaresi vardır.
Camiye adını veren Lâleli baba ile padişah arasında geçen
bir de hikâye vardır.
Sultan, bu camii yaptırırken çevrede Lâleli Baba namında
her sözü hikmetli evliya bir zatın yaşadığını öğrenir. Onunla görüşmek, sohbetinden istifade etmek istediğini
söyleyerek haber gönderir. Lâleli Baba, padişahın kendisini ziyaret etmek
istediği haberini alınca buyur eder. Padişah, Lâleli Baba'nın sohbetinden pek
memnun kalır ve onunla daha sık görüşme arzusunu belirterek ayrılırken bir soru
sorar.
“Efendi hazretleri, bu dünyada en güzel şey nedir acaba?
Lâleli Baba cevap verir
“ Bu dünyada en değerli şey yiyip içtikten sonra
sıkıntısız biçimde def-i hacetini yapabilmektir”. Der.
Hükümdar bu cevaptan pek hoşnut olmaz. Başından beri
hikmetli konuşmalarıyla kendisini etkileyen kişiye böyle bir cevabı pek
yakıştıramaz, nezaketsiz bulur. Padişahın gönlünden geçen bu düşünce ve itiraz,
Lâleli Baba'ya malum olur. Yakında görürüz, anlamında bir tebessümle sultana mukabele eder.
Padişah ve beraberindekiler oradan ayrılıp saraya dönerler.
Ertesi gün padişah rahatsızlanır. Bir türlü ihtiyacını giderememektedir. Saray
hekimleri seferber olurlar. Çeşitli otlar ilaçlar nafile. Hiç bir çare
bulamazlar. Padişah kıvranmakta bir türlü rahatlayamamaktadır.
Nihayet hatasını anlar, ve bu hâlin Lâleli babanın sözüne
itirazından dolayı başına geldiğine hükmeder. Derhal adamları ile Lâleli
babanın yanına giderek, hata ettiğini, kendisini affetmesini rica eder.
Lâleli Baba, Allahın nice nimetlerine sahip olduğumuz
halde, alışkanlık sebebiyle bunların kıymetini bilmiyoruz der. Yiyip içtikten sonra ihtiyaç gidermenin büyük
bir nimet olduğunu hatırlatır.
“Pekala, Rahatlaman karşılığında ne vereceksin?” der.
Padişah,“Senin bölgende yaptırdığım o camiyi sana
bağışlayacağım”,
“Yetmez” der Lâleli baba.
Padişah birçok şeyler daha bağışlar.
Şeyh, “Bunlar yetmez” demeye devam eder.
En sonunda, “Seni affederim, bu halden de kurtulursun ama
karşılığında saltanatı isterim, yoksa kendin bilirsin” der.
Padişah bu halden o kadar bunalmıştır ki “O da senin
olsun” der.
Baba dua eder, “Haydi git Allah'ın izniyle kurtulacaksın”
diyerek sırtını sıvazlar.
Padişah gerçekten bu sıkıntılı halden kurtulur ve çok
rahatlar. Fakat saltanat da elden gitmiştir.
Hikaye bu ya, koskoca Osmanlı sultanı çaresiz, saltanatı
teslim etmek üzere adamları ile Lâleli babaya gider. Lâleli Baba sultanın
haline bakıp der ki:
“Bir saltanat ki bir def-i hacete değişiliyor, öylesine ucuz
bir saltanat bize lazım değil, al yine senin olsun. Bize sadece caminin adı
yeter.” Diyerek padişahı yolcu eder. İşte o günden bu güne caminin adı Lâleli
Camiidir.
Caminin mimarı Mehmed Tahir Ağa'dır. Ancak dönemin baş
mimarı Hacı Ahmed Ağa'nın da inşasına katkısı olmuş olabileceği sanılmaktadır.
YAKININDA;
III.Mustafa Türbesi
Caminin yanındaki III.Mustafa Türbesinde padişah III.
Mustafa ve oğlu III. Selim'in mezarları bulunur. Türbenin arkasındaki Laleli
Camii'nin banisidir.
Caminin batısında ayrı bir avlu İçinde bulunan türbe ongen
planlıdır. Pandantiflerle geçişi sağlanan kubbe ile örtülü yapının önünde üç
birimli bir revak vardır. Üç cephesi dışa taşkın olarak yerleştirilen türbede
her cephe iki sıra pencerelidir. Cadde yönündeki alt sıra pencereler basık
kemerli, diğerleri dikdörtgen, üst sıra pencereler ise yuvarlak kemerli olarak
düzenlenmiştir. İçte bir mihrap, her iki yanında mermer panolar, kapının
karşısında kademi saadet, mihrabın karşısında dolap nişleri bulunmaktadır.
Duvar yüzeyleri alt sıra pencerelerin üst hizasına kadar çinilerle
kaplanmıştır. Bu çiniler XVI. yüzyılın mercan kırmızılı İznik çinileri olup
Üsküdar Sarayı'ndan sökülerek buraya getirilmiştir. Pencerelerin arasında yer
alan iri kitabe kuşağı mekânı dolanmaktadır. Yukarıda pencere aralarındaki
duvar yüzeylerinde pandantifler ve kubbede kalem işi süslemeler vardır. Yakın
zamana kadar geç devrin kalem işleriyle süslü olan yapıda uygulanan raspa ile
devrine ait bitkisel kompozisyonlu orijinal kalem işleri bir miktar ortaya
çıkarılmıştır.
Türbenin önündeki üç birimli revak ortada kubbe, yanlarda
aynalı tonozla örtülmüştür. Yüksek kaideli zarif sütunlara oturan ve yuvarlak
kemerli açıklıkları bulunan revakın geç dönemde ahşap bir camekânla kapatılmış
olduğu, kemer içlerinin de örülerek sıvandığı görülmektedir. Türbe içinde sekiz
ahşap sanduka mevcuttur. III. Mustafa ile III. Selim'in dışında III.
Mustafa'nın çocukları Şehzade Sultan, Şerife Havva Sultan, Fatma Sultan ve
Beyhan Sultan'ın burada yattığı bilinmektedir. Türbenin sağında yapıya bitişik
olarak kare planlı bir türbe daha bulunmaktadır. Vakfiyede belirtilen bu yapı,
on mermer sütunla taşınan ve pandantiflerle geçişi sağlanan bir kubbe ile
örtülüdür. Burada III. Mustafa'nın kadınlarından Aynülhayat Kadın ile III.
Selim'in başkadını Lef uzar Kadın yatmaktadır. Avlunun batısında üzeri aynalı
tonoz örtülü bir türbedar odası mevcuttur. Hazîrede yaklaşık otuz kadar kabir
tesbit edilmiştir. Özellikle avlu duvarı önünde yer alan ve Âdilşah Kadın'afö.
1218/1803) ait olan kabir madenî şebeke ile bir kafes gibi düzenlenmiş olup
dikkat çekicidir. Bu sebeple 1219 (1804) yılında nazirenin cami avlusuna bakan
cephesinde bir hacet penceresi açılmıştır.
HARİKZEDEGAN APARTMANLARI
Külliyenin doğusunda yangında evsiz kalanlar için yaptırılan
Harikzedegân apartmanları bugün otel olarak kullanılmaktadır; bu binaların
yerinde eskiden medrese bulunuyordu. Medresenin temelinin 1760 yılında
atıldığı, dokuz odası ve bir dershanesinin olduğu bilinmektedir. 1894
depreminde harap olan yapı 1911 'de yanmış ve dört duvar haline gelmiş, daha
sonra yerine apartmanlar yaptırılmıştır. Medresede ayrıca bir kütüphane
oluşturulmuştur.
TAŞHAN
Külliyenin kuzeyinde yer alan han Taşhan olarak tanınmakla
beraber bazı kaynaklarda Sipahiler, Çukur Çeşme, Katırcıoğlu Hanı adlarıyla da
zikredilmiştir. Fethibey caddesi üzerinde bulunan, kesme taş örgülü cepheye
sahip hanın diğer cepheleri taş, tuğla almaşık örgülüdür. Üç avlulu olarak
düzenlenen han iki katlıdır. Cephede yuvarlak kemerli kapı açıklığı ile önce
ince uzun bir koridora, daha sonra büyük avluya ulaşılır. 27 x 14 m.
ölçüsündeki bu büyük avlulu binanın altında eskiden ahır olarak kullanılan
bodrum katı mevcuttur. İki katlı revakli avluda revaklar beşik tonoz, odalar
ise aynalı tonozludur. Batı yönünde ikinci avlulu bölümle bunun da güneyinde
üçüncü avlulu bölüm yer almıştır. Yapıdaki kemerler yuvarlak ve tuğladan,
payeler kesme taştan kare kesitlidir. Pencereler dikdörtgen, kapılar ise
yuvarlak kemerli açıklıklıdır. Yapı bugün çarşı olarak kullanılmaktadır.
Caminin kuzeyinde dış avlu duvarına bitişik olarak yer alan bir yapı daha vardır.
Mumhâne olarak tanınan bu yapı, önde açık avlu ile arkada aynalı tonoz örtülü
kapalı bir mekândan oluşmaktadır. Tonozlu mekân önündeki avlu dışında yandan
yuvarlak kemerli bir kapı ve üç yuvarlak kemerli pencere ile de caminin dış
avlusuna açılmaktadır.
PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN CAMİİ
Fatih-Aksaray
da dört yol ağzında Pertevniyal Valide Sultan Camii Sultan II. Mahmut’un
zevcesi ve Sultan Abdül Aziz’ in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından
H.1288/M.1871 yılında yaptırılmıştır. Bu caminin yerinde H.1182/M.1871 yılında Kocamustafapaşa
Vakfının katibi Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılan Hacı Mustafa Efendi
Camii harap halde iken yıktırılmış ve onun yerine Pertevniyal Valide Sultan
Camii yaptırılmıştır. Caminin mimarı İtalyan Monteni`dir. Üslubu ise Çırağan
sarayında olduğu gibi Gotik üslubundan Hint mimarisini kadar Türk mimari üslubu
da dahil olmak üzere çeşitli mimari üslupların karışımından meydana gelmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder